Ahmet Hınçalan - Diverging Paths of Turkish Conservatisms in the Cold War Era: A study on Cemil Meriç and Tarık Buğra
An abstract of the thesis of Ahmet Hınçalan for the degree of Master of Arts from the Atatürk Institute for Modern Turkish History to be taken May 2011
Diverging Paths of Turkish Conservatisms in the Cold War Era: A Study on Cemil Meriç and Tarık Buğra
This thesis sheds light on the divergence that happened during the Cold War era between Turkish conservatisms. Most of the conservatives went on the anticommunist and nationalist road, but some of them went on unique roads, a “civilizationist” (medeniyetçi) and “conservative nativist” roads. Tarık Buğra is studied as an example of the former and Cemil Meriç of the latter. Cemil Meriç may be the only example of the latter one. Meriç’s and Buğra’s themes sometimes intersected and sometimes differed from each other. Their attitudes vis-à-vis religion, laicism and Kemalism intersected, but they differed in many issues thematically. The main themes of Buğra’s writings were anti-communism and hostility towards politics/politicians/politicization. Meriç’s dominant themes were “civilizationism” and “conservative nativism”. Tarık Buğra was a figure that represented the nationalist-conservative orthodoxy. The main themes of nationalist-conservatism were valid in its most sophisticated form, unlike, for example, the vulgar nationalist conservatism of Serdengeçti, especially in the novels of Buğra. Meriç was a forerunner of the post-1990s conservative understandings. His “civilizationist” and“conservative nativism” themes are very popular in conservative circles today.
Atatürk Ilkeleri ve Inkilap Tarihi Enstitüsü’nde Yüksek Lisans derecesi için Ahmet Hınçalan tarafından Mayıs 2011’de teslim edilen tezin kısa özeti
Soğuk Savaş Döneminde Muhafazakarlığın Ayrılan Yolları: Cemil Meriç ve Tarık Buğra Üzerine Bir Çalışma
Bu tez, Soğuk Savaş döneminde Türk muhafazakarlıklarında yaşanan ayrılmayı incelemektedir. Soğuk Savaşın bitimine kadar çoğu muhafazakar antikomünist ve milliyetçi bir yol izledi, ama bazı muhafazakarlar kendilerine özgü bir yol izlediler. Bu kendine özgü yol “medeniyetçilik” ve “muhafazakar yerlilik”ti. Ben Tarık Buğra’yı birinciye ve Cemil Meriç’i ikinciye örnek olarak verdim. Hatta denebilir ki Meriç ikinciye tek örnektir. Meriç ve Buğra’nın işlediği temalar bazen kesişir bazen de ayrılır. Din, laiklik ve Kemalizm konusunda birleşirler ama pek çok konuda da ayrılırlar. Buğra’nın yazılarının ana temaları anti-komünizm ve politika/politizasyon/politikacılara husumettir. Meriç’in başat temaları “medeniyetçilik” ve “muhafazakar yerlilik”tir. Biz, Tarık Buğra’yı milliyetçi-muhafazakar ortodoksiyi temsil eden bir figür olarak görüyoruz. Örneğin Serdengeçti’deki vulgar milliyetçi-muhafazakarlığın aksine, milliyetçi-muhafazakarlığın
temaları en sofistike şekilde Buğra’nın yazılarında bulunabilir. Meriç, 1990-sonrası dönemin muhafazakarlık anlayışlarının bir öncüsüdür. Onun “medeniyetçi” ve “muhafazakar yerli” temaları bugün muhafazakar çevrelerde çok popülerdir.